Türkiye’nin Bilim ve Teknolojideki en önemli eksiği: Yetişmiş Bilim İnsanları
Nanoteknoloji tüm otoritelerce kabul edilen hiç şüphesiz önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak olan en önemli bilimsel ve teknolojik devrimi oluşturmaktadır. Nanoteknoloji tüm otoritelerce kabul edilen hiç şüphesiz önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak olan en önemli bilimsel ve teknolojik devrimi oluşturmaktadır. Bizde geçtiğimiz haftalarda, ülkemizdeki en önemli nanoteknoloji araştırma merkezlerimizden biri olan Bilkent Üniversitesi, Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi’ni(UNAM) ziyaret ettik. UNAM’da Nanobiyoteknoloji kapsamında çalışmalarını yürüten çok değerli hocalarımızdan Yard.Doç.Dr. Mustafa Özgür Güler ve Yard. Doç. Dr. Ayşe Begüm Tekinay ile sizler için çok güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu güzel söyleyişiyle sizleri baş başa bırakıyorum.
Mustafa Korkutata: Ayşe Hocam, kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ayşe Begüm Tekinay: Bilkent Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunuyum. Amerika’da Rockefeller Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji alanında doktoramı yaptım. Doktora sonrası çalışmalarımı da Rockefeller Üniversitesi’nde yürüttüm. 2009 yılından bu yanada UNAM’da çalışıyorum.
Mustafa Hocam, sizde kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Mustafa Özgür Güler: Boğaziçi Kimya mezunuyum. Araştırmalarıma yüksek lisans ve doktoram sırasında Amerika’da başladım. Amerika’da yüksek lisansımı Worcester Polytechnic Institue(WPI)’de yaptım. WPI’da iletken peptit nanoyapılar ile çalışıyorduk. Bunların daha çok elektronik uygulamaları vardı. Sonra doktora çalışmalarım için Chicago’ya Northwestern Üniversitesine gittim. Orada da self assembling peptitlerden nanoyapılar oluşturmak ve bunların biyomedikal uygulamalarına bakmaya çalıştık. Ayrıca, edindiğim tecrübe ile bu işin tıptaki uygulamalarını çalışmak için tıp fakültesinde doktora sonrası araştırmacılığımda oldu. Bu malzemelerin ilaç olarak geliştirilmesi konusunda bir süre çalıştım. Doktora sonrası çalışmalarımdan sonra, 2008 yılında Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi’ne (UNAM) a geldim.
Mustafa Hocam, UNAM’daki çalışmalarınız ve uygulamaları hakkında bizlere genel olarak bahseder misiniz?
2008 yılında UNAM’da Biyomimetik malzemeler laboratuvarını kurduk. Peptit sentezi ve bunlardan oluşan nanoyapıların biyomedikal uygulamalarını çalışıyoruz. Bu nanoyapılara doğadaki biyolojik malzemelerin özelliklerini ekleyip, onları kendi uygulamalarımız için kullanmak istiyoruz. Bu yüzden biyo-benzetim yöntemi, laboratuvarımızın en önemli kısmını oluşturuyor. Örnek vermek gerekirse peptit nanoyapıları, hücrelerin üç boyutlu ortamlarda bulundukları kollajen yapılarına benzer yapılar haline dönüştürdüğümüzde; hücre kültürü çalışmalarında, hücrelerin laboratuar ortamında yaşamalarına, rejeneratif tıp uygulamalarına yani hasar görmüş dokuların kendini iyileştirmesine destek olarak malzeme geliştirme konularında uygulama yapabiliriz. Ayrıca farklı malzeme uygulamalarımızda var. Yapay sentetik malzemeler ile doğal malzemeler arasında ara yüzler oluşturarak, bir nevi yapıştırıcı veya iki tarafı da sentetik malzeme olan yüzeyler ile doğal biyolojik sistem arasında iletişim kurmayı ve özellikle implantlar gibi biyo malzemelerinin biyolojik uyumluluğunu arttırmayı hedefliyoruz. UNAM’da malzeme sentezi ve karekterizasyonu ile ilgili iyi bir alt yapımız var. Buna ek olarak, iyi bir araştırma takımımız ve çok güçlü proje ortaklarımız oluştu.
Ayşe Hocam, sizin çalışma konularınız ne üzerine şekilleniyor bu konu hakkında bizleri bilgilendire bilir misiniz?
Benim doktora ve doktora sonrası çalışmalarım moleküler biyoloji konuları üzerineydi. Biyoinformatikten, elektrofizyolojiye kadar moleküler biyolojinin farklı uygulamaları üzerine çalıştım. Doktora sırasında uzmanlığım daha çok sinir bilimleri üzerineydi. Sinir bilimleri ile ilgisi olmayan iyon karekterizasyonu konularında da çalıştım. UNAM’a geldiğimden bu yana da doktora ve doktora sonrası çalışmalarımın ufak bir kısmını devam ettirmekle beraber daha çok bunların uygulamaları üzerine çalışıyorum.
Ayşe Hocam, uygulamalardan konu açılmışken nasıl uygulamalar bizi bekliyor?
Dünyada bilimin iki genel konusu var. Bunlardan bir tanesi temel bilim çalışmaları ki benim doktora ve doktora sonrası çalışmalarım temel bilim ağırlıklıydı. Bu çalışmaların ilaç geliştirme gibi ileriki aşamaları için 10-20 sene gerekiyordu. UNAM’daki doku mühendisliği çalışmalarımız daha çabuk uygulamaya dönüşebilecek çalışmalar. Bunlarla beraber kontrollü ilaç salımı uygulamaları da yakın vadede kullanılabilecek çalışmalar.
Mustafa Hocam, anladığım kadarı ile siz uzun süredir çok disiplinli çalışmaların içerisindesiniz. Bunun ne gibi avantajları veya dezavantajları söz konusu bu konuda bize bilgi verebilir misiniz?
Biz zaten Nanoteknolojinin eskiye göre oluşturduğu farkın; disiplinler arası çalışma olduğunu düşünüyoruz. O yüzden kimya, biyoloji, malzeme, fizik ve elektronik gibi disiplinleri bir araya getirerek bunların kesişiminden yeni konular bulabileceğimizi düşünüyoruz. Dolayısıyla çalıştığımız konuların çok farklı özellikleri var. Bütün tecrübeleri bir araya getirmek içinde araştırmacı alt yapısı, cihaz altyapısı ve beraber çalıştığımız hocalar özellikle çok önemli. Her şeyi kendimiz mükemmel yapmamızın imkânı yok. Dolayısıyla, burada ortak çalışmayı iyi bilmek lazım ki disiplinlinler arası çalışmalarda başarı elde edilsin.
Mustafa Hocam, UNAM’a geri dönersek, siz UNAM öncesinde Amerika’daydınız nasıl bir heyecan ve beklenti sizi tekrar Türkiye’ye ve UNAM’a getirdi?
Bu anlamda UNAM’ın bazı çok çekici olan yönleri var. Ben ve buradaki diğer hocalarımızın Türkiye’ye geri dönmesindeki en önemli sebebi UNAM’ın açılmasıydı. UNAM’ın açılmasında devletin 40 milyon TL’nin üzerinde bir yatırımı oldu. Dolayısıyla, biz buradaki merkeze iyi bir maddi imkân varken geldiğimizden kendimizi şanslı olarak nitelendiriyoruz ki bu sayede iyi bir alt yapı kurma şansımız oldu. Ayrıca, cihaz alt yapımız olarak nanoteknoloji alanında dünyanın önde gelen ilk 20 merkezinden birisi olduğumuzu söyleyebilirim. Bunun yanı sıra iyi bir akademisyen kadromuz oluştu, öğrenci kalitemizde her geçen yıl daha da yükseliyor, çok iyi öğrenci başvuruları alıyoruz. Sonuç olarak, alt yapınız var ise ve bunu kullanabilecek yetişmiş insan gücüde oluşturursanız Dünya standartlarında araştırmalar yapabilirsiniz. Şu anda UNAM’da dünya standartlarında hatta daha iyi araştırmalar yapabildiğimizi söyleyebilirim.
Ayşe Hocam, sizde Mustafa Hocam gibi Amerika dan UNAM projesi kapsamında geri döndünüz. Peki sizi nasıl bir heyecan ve beklenti tekrar Türkiye’ye ve UNAM’a getirdi? Bu kapsamda şu ana kadar grubunuzdaki çalışmalar nasıl gidiyor? ve bu merkezden beklentileriniz nelerdir?
Benim Amerika’ya ilk etapta giderken de Türkiye’ye dönerken de en büyük amacım; Amerika’da eğitim almak sonra orada aldığım eğitimi Türkiye’ye gelip uygulamaktı. Türkiye’ye gelirken de bilimselliği ve idealistliği ön planda tutmaktı. Amerika’da çok fazla şey öğrenme imkânı buldum. Çünkü güzel bir ortam verilmişti. Rockefeller Üniversitesi çok iyi bir üniversite, orada Nobel ödüllü bilim adamları ile çalışma fırsatı buldum. Amerika’da öğrendiğim hem teknik tecrübeyi hem de bilimsel tecrübeyi Türkiye’ye getirmek ve Türkiye’deki öğrencilerime sunmak ve onları da aynı şekilde yetiştirmek istiyordum. Bununla birlikte UNAM’da gerçekten çok güzel bir alt yapı var. Beraber çalışabileceğimiz insanların hepsi hakikaten çok kaliteli bilim insanlarından oluşmakta. Yapmayı amaçladığım şeylerin çoğunu da yaptığımı düşünüyorum ama bu daha işin başlangıcı, daha da iyi olacak.
Mustafa Hocam, 2008 den bu yana UNAM’daki ve laboratuvarınızdaki gelişmeler hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
2008 yılında UNAM’da alt yapıyı kurmaya başladık. Biz geldiğimizde merkezimizin binası tamamlanmıştı. Cihazlar alındı, öğrenciler kabul edilmeye başlandı. Sonra, araştırmalara TÜBİTAK projeleri ve Avrupa birliği projeleriyle başlandı. Dolayısıyla, aslında şu anda biz olgunluk dönemimizi yaşamaya başladık. Artık başlangıç dönemi bitti diyebiliriz. Alt yapılarımız tamamlandı.
Öğrenciler tecrübe kazandılar, ilk makalelerimiz yayınlandı, patent başvurularımız oldu. Şu anda çalışmalarımızı bir üst seviyeye daha olgun ve daha kaliteli, özellikle uluslar arası ortaklı çalışmalara taşıyoruz.
Ayşe Hocam, UNAM’da ekibinizin çalışma ortamları ve koşulları hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu noktada UNAM’ı diğer merkezlerden farklı kılan noktalarıda öğrenmek isteriz.
Bundan 15 yıl önce çoğunlukla Türkiye’de asistanlar hocaların ders yükünü alırdı, araştırma yapılırdı ama bu hep 9 – 5 mesaisi içerisindeydi. Hafta sonları çok çalışma olmazdı. Ama Amerika’da gördüğümüz sistem öyle değildi. 7 gün 24 saat çalışırsın, hele de biyolojik bilimlerde çalışıyorsan. UNAM’da da aynı sistemi oturtmaya çalışıyorum. Öğrencilerim de gerçekten güzel çalışıyorlar, 7 gün 24 saat değil belki ama çalışmaları gayet güzel ki zaten bunun sonucunu da görüyorlar. Hem kendi bilimsel ve tekniksel gelişimleri iyi oluyor hem de güzel makaleler yayımlıyorlar.
Mustafa Hocam, şu aşamada Türkiye’de devletin destekleri ile artan Bilimsel ve Teknolojik yatırımlar Nanobiyoteknoloji çalışmalarını da düşündüğümüz zaman yeterli midir? Değilse daha neler yapılabilir?
2000’li yılların başından beri devletin teknolojiye çok üst seviye yatırımları var. UNAM Devlet Planlama Teşkilatının(DPT) desteği ile kuruldu. Bizde araştırmalarımızı TÜBİTAK ve Avrupa Birliği projeleri ile yapabiliyoruz. Dolayısıyla, hem cihaz alt yapısı hem de projelere finans sağlanmış durumda. Bizim için şu an en önemli konu yetişmiş insan gücüdür. Bizim için kritik olan insan gücü eşiğini geçtiğimiz zaman en üst seviye bilim yapan ülkelerden daha iyi seviye bilim yapabiliriz. Alt yapı ve finans sorunu çözülmüş durumda, bence şu an insan yetiştirme safhasındayız. Türkiye’deki bütün Üniversiteler’de en az UNAM kadar iyi cihaz alt yapısı mevcut. Herhalde en önemli fark araştırmacıların bu cihaz alt yapısını ne kadar iyi kullandığı ve ne kadar iyi fikir ürettiği ile belirleniyor. Bunun için, şu anda merkezler ve üniversiteler arasındaki araştırma ile ilgili rekabette yetişmiş insan gücü çok önemli. Teknoloji geliştirmek ve kaliteli bilim yapabilmek için bir yandan iyi yetişmiş hocaları, bir yandan da araştırma yapabilen öğrencileri işe almak ve bunların hep beraber çalışabileceği iyi ortamlar oluşturmak son derece önem arz etmektedir.
Ayşe Hocam, sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Öncelikle biz TÜBİTAK’a destekleri konusunda minnettarız. Çünkü TÜBİTAK sayesinde projelerimizi yürütebileceğimiz kaynaklar buluyoruz. Bulunduğumuz kurumun özel bir üniversite olmasından ötürü araştırma projelerine kaynak verilmiyor. TÜBİTAK’tan aldıklarımız şu anda bize yetiyor ama bize yetiyor olması Türkiye’nin her yerindeki bilim insanlarına yeterli midir? Onu bilemeyeceğim.
Şu anda zaten paradan ziyade Türkiye’nin bilim olarak en büyük eksiği yetişmiş bilim insanıdır. Belki, yetişmiş bilim insanı sayımız arttığı zaman kaynaklar daha da kısıtlanacak ve o zaman desteklerin daha da arttırılması gerekecek ama şu an için en büyük eksiğimiz budur. İlk önce en kısa zamanda bu eksiği tamamlamamız lazım.
Mustafa Hocam, konu hazır yetişmiş insan gücünden açılmışken gördüğümüz kadarı ile merkezde cihaz alt yapınız oturmuş durumda peki Laboratuvarınızdaki çalışma ortamından ve koşullarından bize genel olarak bahsedebilir misiniz?
Bizim büyüklük olarak orta sınıf bir laboratuarımız var. Biraz daha yavaş ve kontrollü olarak büyümekteyiz. Önce yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile başladık. Şimdi de doktora sonrası araştırmacılarımızda işe başlıyor. Bunun yanında laboratuvar tecrübemizde giderek artıyor. UNAM’ın alt yapısını kullanabilmemiz bizim için çok önemli, bu sayede iyi araştırmalar yapabiliyoruz. Finansal olarak TÜBİTAK ve Avrupa Birliğinden aldığımız destekler bizi mutlu ediyor. Bu açıdan araştırmalarımız hem alt yapı, hem öğrenci, hem de finans yönünden iyi gidiyor. UNAM’daki diğer gruplarda bu şekilde çalışmalarını sürdürmekte, birçok iyi öğrenciye ve çalışmalara ev sahipliği yapmaktadır. Finansal olarak çok sayıda kaliteli projeler geliyor. Sonuç olarak, UNAM da bilimsel olarak iyi bir çalışma ortamı oluştu.
Sayın Hocam, Batıda UNAM gibi araştırma konusunda önemli merkezlerin en belirgin özellikleri ciddi ve çok sayıda diğer merkezler ve üniversiteler ile iş ortaklı projeler ve çalışmalar yürütmesidir. Peki bu konuda ülkemizdeki ve UNAM’daki girişimlerden bize bahsedebilir misiniz?
UNAM’da 2009 yılından bu yana aktif araştırma yapıldığını düşünürsek bu araştırmalar aslında yeni yeni belli bir seviye ye gelmeye başladı. Bizim şu an Türkiye çapında Bilkent ve UNAM bünyesinde çok iş ortaklarımız var, onun dışında özellikle tıp fakültelerinde ve birçok üniversite ile ortaklığımız başladı. Yurt dışı projelerimiz de var, gerek Avrupa Birliği destekleri gerekse Avrupa Birliği Bilim Vakfının Cooperation In Science and Technology destekleri var. Bu projeler çerçevesinde iyi bir bilimsel ağ oluşturuyor ve birbirimizi tanıma imkânlarımız oluyor. Dolayısıyla, hem Türkiye’de hem de yurt dışında bu bağları oluşturmaya başladık. Tabi bunlar ilerleyen süreçte daha bir olgunluğa ulaşacak ve daha da çok ortaklarımız olacaktır.
Peki laboratuvarınızdaki açık pozisyonlar nelerdir? Ve bu pozisyonlara hangi nitelikte araştırmacılar arıyorsunuz?
UNAM’da sadece bizim konularda değil tüm konularda yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası iyi, çalışkan ve tecrübeli öğrenciler ve araştırmacılara ihtiyaç var. Bu kapsamda her yıl mart ayında UNAM’a başvurular alınmakta. Başarılı, araştırma yapmak isteyen öğrencilerin ve araştırmacıların başvuruda bulunmalarını bekliyoruz. Hem bizim laboratuvarımızda hem de UNAM’daki diğer laboratuvarlarda Kimya, Biyoloji, Moleküler Biyoloji, Mühendislik, Fizik, Elektronik v.b. birçok deneysel alanda 7 gün 24 saat araştırma yapmak isteyen öğrencilere ihtiyacımız var. Bu bağlamda başarılı öğrencileri bekliyoruz.
Ayşe Hocam, sizin UNAM’daki laboratuarınızda açık pozisyonlar var mıdır? Bu pozisyonlara nasıl nitelikte araştırmacılar arıyorsunuz?
Benim öğrencilerimin nerede ise hepsi moleküler biyoloji ve genetik mezunu ama UNAM’a geldikten sonra buranın disiplinler arası bir merkez olmasından ötürü başka bilim dallarından da uzmanlık kazanmalarını bekliyorum. Sadece moleküler biyolojinin farklı dallarından değil yani. Moleküler biyoloji kendi başına bir tek dal değil içerisinde biyoinformatikten tutun da hücre kültürü histoloji, patoloji v.s bir sürü kendi dalı var. Öğrencilerden hem bu alanların farklı boyutlarında uzmanlık kazanmalarını bekliyorum, hem de özellikle ortak çalışmalar olan konularda başka dallardan da özellikle Mustafa hoca ile ortak çalışmalarımızda mutlaka o konular ile ilgili bilgilerinin de detaylı olmasını bekliyorum. Şu an için 8 tane doktora öğrencim, 3 tane de yüksek lisans öğrencim var. Bundan sonraki çalışmalarım için daha çok doktora ve doktora sonrası araştırmacılar düşünmekteyim.
Ayşe Hocam, çalışmalarınız genel olarak Nanobiyoteknoloji çatısı altında sürdürmektesiniz. Nanobiyoteknolojinin Türkiye’deki durumu hakkında neler söyleye bilirsiniz?
Nanobiyoteknoloji ile ilgili yapılabilecek çok şey var. Türkiye’de klasik moleküler biyoloji konularına göre bu alanda biraz daha şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü yurtdışındaki biyologlardan bizim dezavantajımız sipariş ettiğimiz bir şeyin maalesef çok geç gelmesi ve aracı kurumlar sebebi ile yurt dışındaki bilim insanların verdiği paranın 3-4 katı para veriyor olmamızdır. Bu dezavantajları, avantaja dönüştürmek için biraz daha ön görülü çalışmak ve ön görülü çalışmalar yapmak gerekiyor. Bu sorunların çözümlenmesi için yapılabilecek çeşitli bürokratik düzenlemeler var ve bunların yakın zamanda yapılabileceğini umuyorum.
Mustafa Hocam, bir şey daha merak ediyorum eminim okuyucularımızda merak ediyordur; UNAM’da şu anki lisans sonrası araştırmacı sayısı. Bu konu hakkında bizi bilgilendire bilir misiniz?
Şu an için UNAM’da Malzeme bilimi ve Nanoteknoloji programı kapsamında 80’in üzerinde yüksek lisans ve doktora öğrencisi bulunmaktadır. Birkaç yıldır, her yıl yaklaşık 30 öğrenci alıyoruz. Muhtemelen önümüzdeki yılda bu kadar sayıda öğrenci alınacak. Kısacası, hem hoca sayısı açısından hem de öğrenci sayısı bakımından hızla büyüyen bir merkez konumundayız.
Mustafa Hocam, son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz ?
Türkiye’de bilimsel araştırmalar hızla yükseliyor. Bilimsel gelişmelerin içerisinde olmak isteyenler için alt yapı imkânları da mevcut. UNAM, Türkiye’de gelişen ve araştırmaya açık merkezler arasında iyi bir noktada, özelikle de lisansüstü çalışmalar için bu böyle. Türkiye’de farklı birçok yerde de güzel imkânlar mevcut. Türkiye’de Bilim ve Teknoloji ile alakalı çok güzel çalışmalarda oluyor. Hem ülkemizi yurt dışında Bilim ve Teknoloji alanında temsil edebilmek için, hem de ülkemiz insanlarının refah seviyesini yükseltecek bilimsel ve teknolojik çalışmalar yapabilmek için mümkün olduğu kadarı ile bu gelişmeleri takip ediyor ve bunların içerisinde yer almaya çalışıyoruz.
Ayşe Hocam, siz son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Öncelikle bilim insanı olmak istiyorlar ise, gerçekten çok çalışmaları gerektiklerini ve idealist olmaları gerektiklerini kafalarına mutlaka yerleştirmeleri lazım. Hiçbir şey çok çalışmadan olmaz, ne yapmak istiyorlar ise onun en iyisi olmaları gerekiyor. Ne kadar çok çalışırlarsa hem kendileri için hem de ülkemiz için faydası olacaktır. O yüzden çalışmaktan korkmadan ve üşenmeden adımlarını atsınlar. Lisans öğrencileri notlarına çok dikkat etsinler ama bunun yanında eğer bilime ilgileri varsa bilimsel araştırmalarda da bulunsunlar.
Mustafa Korkutata: Ayşe Hocam, Mustafa Hocam bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.
Dikkat: Bu söyleyişi kamuoyuna açıktır. Kaynak göstererek ve tüm içeriğe sadık kalarak forumlarda, bloglarınızda ve sitelerinizde yayınlayabilir, Türkiye’nin Bilimsel ve Teknolojik gelişimine katkı sağlayabilirsiniz. Herhangi bir telif hakkı istenmemektedir.
+ Yorum bulunmuyor
Yorum ekle